10/31/2012

Sabah gunesi

Gecen haftalarin biriydi,sabah arkadasin evine gidiyordum,arabayi kullanirken kamerayi cekmek degildi niyetim,isiklarda ceker dediydim,yetismedi.
Sabah,yollar,serinlik,radyoda calan muzik,bu ani kaydedeyimde ilerde ihtiyac halinde kullanirim demistim,iyki demisim:)Verdigim sinyalin sesi,arada navigasyonun seside eslik ediyor muzige:)

10/30/2012

Bakmali...

Bu haftaki calismam;bir liste cikarmak.Bakim gorum bakalim,nerde neler yok,neler var!Ama biseyler olmali,olmali,yapilmali,bakilmali.

resimin kaynagi icin tik

10/29/2012

Kurban Bayrami 2012,LA

Bu bizim evde bayram klasigi oldu,evden bayram namazina cikmadan once cekirdek ailemizin fotografini cektirmek...

10/23/2012

Istırabın faydaları


Nuray Ablam paylasmis yaziyi,usenmeyin okuyun demis.Ben usenmedim okudum,bence bu bunalimdan ne zaman cikicam?/Bu bunalim mi ataletsizligimi yenememek mi?/Konusamiyorum acilarimi,dertlerimi/diyenler usenmesin okusunlar..Yazinin asli surda

KEMAL SAYAR - PROF. DR., MARMARA ÜNIVERSITESI TIP FAKÜLTESI PSIKIYATRI ANABILIM DALI   -  
 16 Eylül 2012  
Istırabı uyuşturduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. Çılgın bir hızla, alabildiğine tüketerek, acıyan yerlerimizle yüzleşmekten kaçarak. Mutluluk tacirleri bize ıstırabı yok saymamızı, onu görmezden gelmemizi, inkâr etmemizi söylüyor. Oysa ıstıraptan da öğreneceğimiz bir şey var.
Hz. Eyüp'ün çilesinden öğreneceğimiz bir şey var. Mutlu hayat, aramakla bulunmuyor. Mutlu hayatı, ıstırabın her türlüsünden her ne pahasına olursa olsun kaçmak suretiyle edinemiyoruz. Bir mutlu hayat olacaksa eğer, o biraz da kendi ıstırabımızla yüzleşme, onu yaşama ve ondan öğrenme çabamızdan kaynaklanacak. İnsanız biz, kendimiz ve içinde yaşadığımız dünyaya dair bir bilince sahibiz. Bu farkındalıkla kendimizi, dünyayı ve etrafımızdaki insanları sıra dışı biçimde değiştirebiliriz. Bilinç yeteneğimiz iki ucu keskin bir bıçak gibi: Duygusal ve zihinsel başarılarımızın kaynağı olduğu kadar, bizi hayvanların muaf olduğu çetrefilli ve sancılı soruların da kucağına getirip bırakıyor. Hayatımın bir anlamı var mı? Niçin yaşıyorum? Neden varım?
Mutluluğun haz eksenli tarifi kusurlu. Bugün her türlü hazza zaman içinde alışabileceğimizi biliyoruz. Haz, insana sürgit bir mutluluk hissi vermekten uzak. İnsan ulvi saydığı değerlere sadakatten doğan bir mutlulukla da taçlandırabilir hayatını ve bu anlayış, ıstırabı umacı gibi algılamaz. Mutluluk; yüce değerler uğruna geçirilmiş erdemli bir hayatın hasılası olamaz mı? İnsanın kendisine ve en derinden savunucusu olduğu şeye sadakatten ve iç bütünlükten oluşan, değerlere bağlı bir hayat da pekâlâ mutluluğun anahtarı olabilir. Bu tür bir mutluluk; insanı dönüştüren, aldığı noktadan daha iyi bir noktaya götürüp bırakan, üretken bir ıstırapla mümkün olabilir.
Schopenhauer'in söylediği gibi, farkındalığın artışının bedelini ıstırapla öderiz. Bir hayvan ölüm üzerine düşünmez, ölümü üzerine kaygılanmaz. Ölüm ötesinde kendisini nelerin beklediğine kafa yormaz. Ölüm farkındalığı kısıtlı olduğu için yoğun bir ölüm korkusu taşımaz. Evet bilinçlilik ıstıraba gebedir ancak, bilincin bağışları için de ıstıraba değer. Sorunlarımızın pek çoğu, biz onlarla yüzleşemediğimiz için devam eder. Bir genç düşünün, mükemmel bir ilişkinin düşünü kuruyor ancak ilişkilerini geliştirmek için kılını kıpırdatmıyor ve sonunda koyu bir yalnızlığın ortasında kalakalıyor. Bir adam düşünün, kibri yüzünden herkesi itiyor ama bunu kendisine söyleyemediği, kendi kusuruyla yüzleşemediği için giderek yalnızlaşıyor. Bir asker düşünün, doğru bir amaç için savaşmadığını düşünüyor ve silah bırakmak istiyor. Savaşmayı reddediyor ve grubu tarafından dışlanıyor (üretken ıstırap) veya bilincinin onayı olmaksızın savaşıyor (üretken olmayan ıstırap). Bizi hiçbir yere taşımayan ve hayata hiçbir değer eklemeyen ıstıraba üretken olmayan ıstırap diyoruz. Üretken bir ıstırap için kendi benliğimizin zayıf, kırılgan, incinmiş ve örselenmiş parçalarıyla da karşılaşabilmemiz gerek. En önemlisi, ne kadar acı çeksek de kendi içimize çıplak gözle bakabilmemiz gerek. Çokları narsistik bir özsevi (kendine âşık olma) haline kaçarak, kırılgan taraflarıyla yüzleşmek istemez. Âşığı tarafından incitilmiş kişi, kurduğu yeni ilişkilerde soğuk ve mesafeli durmakla veya belki ilişkiden ilk ayrılan kendisi olmakla, yeni düş kırıklıklarına karşı korunduğunu sanır. Bir önceki reddedilişin acısı öyle büyüktür ki, kişi kendisini inciten kişiyle özdeşleşerek o acıyı reddetmeyi öğrenir. Sonuçta, başkaları onu reddetmeden onları terk eden bir 'seri âşık' olur çıkar. Seri âşık şifa bulmak istiyorsa eğer, kırık kalbiyle yeniden bağ kurmalı. Kişiliğinin kesilip atılmış parçasıyla yüzleşmeli ve bütünleşmeli. Fark etmeli ki, benliğinin o incinmiş parçasını reddetmekle sadece kendi sorunları katmerlenmiyor, başka insanların hayatlarına da olumsuz etkilerde bulunuyor. Yüzleşme ve değişme sancısından kurtulayım derken başka insanları acıya boğuyor.
DEPRESYON MUTLULUĞUN ZIDDI DEĞİL
Istırabın gerçekliği yeni bir biçimde tanımamıza yardım edebileceği fikri, bazı sanayileşmemiş toplumlarda zaten vardır. Güney Pasifik'teki İfaluk halkı üzerine yaptığı çalışmada antropolog Catherine Lutz, bu insanların depresyonu mutluluk arayışına zıt ve dolayısıyla değersiz bir durum olarak değil, kendilerini içinde buldukları durumları daha iyi anlamalarına yardım edecek bir duygu olarak gördüklerini göstermiştir. İfalukların depresyonu anlama biçimi, 'depresif gerçekçilik' olarak bilinen çalışmalarla da deneysel destek bulmuştur. Bu araştırma, çökkün (depresif) kişilerin hayatın bazı alanlarında daha doğru tahminlerde bulunduklarını göstermiştir. Depresyon insanın kendi lehine yonttuğu, annemin tabiriyle 'herkesin kendi çanağına sağdığı' iyimser tarafgirliği ortadan kaldırır. Başarıya dair gerçekçi olmayan beklentilere, depresyon tarafından kökten bir biçimde meydan okunur. Elbette bu bulgular, çökkün insanların gerçekliği her zaman daha doğru algıladığını göstermez ancak, en azından, çökkün olmayanların gerçekliğe daha yakın olduğu fikrini sorgular. Hülasa etmek gerekirse ıstırap, varlığın mutsuz taraflarına ışık tutar. Varoluşun aydınlık ve karanlık tarafları var, tatlı ve acı yanları var. Ruhsal durumunuza göre kendinizi bunlardan birine ayarlayabilirsiniz ama ancak ikisine birden alıcılarını açan insan, daha tam ve bütün bir insan deneyimine kendisini açmış olur.
Istırap, bizi diğer insanların ıstırabına daha duyarlı olmaya çağırır. Bir terapist olarak sözgelimi ben, insanların anne veya baba kayıplarını dinlerken, babasını kaybetmiş bir kişi olarak artık çok daha duyarlı olduğumu görüyorum. O acıyı yaşadığım için insanların ne hissettiklerini çok daha iyi anlayabiliyor ve onlara da anlaşıldıkları hissini verebiliyorum. Istırap, anlayışı keskinleştirir ve kalbi yumuşatır. Istırap, merhametin kalbinizde kök salmasına yardım eder.
Üretken bir ıstırapla daha önce düşünmediğimiz şeylerin bilincine varırız. Öteki insanların ıstırabına dikkat kesilerek merhametle donanırız. Kendimizden sakladığımız, yüzleşmekten kaçındığımız kişilik özelliklerimizle (bencillik gibi) yüzleşiriz. Ya da yoksulluk, toplumsal baskı veya adaletsizlik gibi sosyokültürel etkenleri fark ederiz. Bu özellik ve etkenler hep orada vardı ve duruyordu, sahne arkasından hayatlarımızı sevk ve idare ediyorlardı ancak çektiğimiz ıstırapla dikkatimizi çektiler. Bu farkındalık, eğer hayatlarımızı bozuyorlarsa onları düzeltmenin ve eğer bizi zenginleştiriyorsa onlarla bütünleşmenin ilk adımıdır. Yunus'u, Mevlânâ'yı, Kierkegaard'ı, Gazali'yi, Tolstoy'u ve daha sayısız ilim ve irfan ehlini pişiren, onları daha üstün bir varoluş boyutuna taşıyan unsurlardan birisi, hayatlarındaki ıstırap ve çiledir.
Üretken ıstırabın ilk evresinde hayattan koparız. Ortasında kim ve ne olduğumuzun bilgisi değişmeye başlar. Ve nihayet sonunda, yeni yaşantımızla bütünleşir ve yeni bir insan olarak dünyaya geliriz. Artık öncekinden farklıyızdır. Fena ve beka. Yok oluş ve yeniden doğuş. Bunun için deneyimin bizi büyütmesine izin vermemiz, ıstırabı değişik anesteziklerle uyuşturmamamız gerekiyor. Zira modern dünya, ıstırabı hızla üretken olmayan biçimlerde uyuşturmaya yelteniyor. Böylece ıstırap anlam ve değerini hayatlarımıza katamıyor. Istıraba verilen olumsuz tepki onu üretkenlikten uzaklaştırıyor. O halde, geldiğinde bize çok şeyler öğretecek olan acıya, hoş geldin diyebilmeyi başarmamız gerek.
Gelin bu farkındalık yolculuğuna, hayatın hüzün ve neşeyi içinde barındırdığını, hüzün ve neşenin birbirini tamamladığını kabullenerek başlayalım. İnsan neşeyi kaybetmekle hüzne gark olabilir, hüzünden bir şey öğrenmekle de ruh hali neşeye tebdil edebilir. Yaşama sanatı, ıstırabımızdan öğrenmek ve neşemizi besleyip büyütmekle hükmünü icra eder.
Burada bir okur bana şunu sorabilir: Istırabımızın üretken olup olmadığını nasıl anlayacağız? Kıstasımız şu soruda gizli. Istırabımız yararlı bir değişime öncülük ediyor ve onu kolaylaştırıyor mu? Eğer ıstırabımız bize işkence ediyor, bizi yerimizde saymaya icbar ediyor ve onu aşacağımız yeni yöntemler aramaktan vazgeçiyorsak, onun üretken olmadığını söyleyebiliriz. Üretken bir ıstırap aktif bir çaba içerir ve bizi daha iyi bir hale taşır, önümüzü tıkayan engelleri görerek onları aşmamızı sağlar. Bir nevi, büyüme sancısı. Üretken olmayan ıstırap, huzursuzluğumuzun kaynağına inmek ve onu anlamak çabasını içermez, o uyuşturulmanın derdindedir. Istırabımızı aşırı heyecan arayışı, kaçış zihniyeti, alkol, işkoliklik, takıntı veya iptila halleriyle uyuşturmaya çalışıyorsak, aman dikkat. Istırabımızın köklerini anlamak ve onları dönüştürmek için hiç çaba harcamıyoruzdur.
Üretken olmayan ıstırapta yas ve gözyaşı yoktur, çünkü yas bir manada 'kayıp nesne'nin gitmesine izin vermektir. Bir yaşam biçimi, bir inanç türü, bir insan, bir meslek, bir alışkanlık, bir hayat safhası. Bunların gitmesine izin verebildiğimizde, bunun için acı çekip gözyaşı döktüğümüzde yaşadıklarımızdan bir şeyler öğreniriz. Nihayet: Istırabımızın içinden dünyayı sorgulayan bir tavır çıkarabiliyor muyuz? Mesela bir şeylerin yanlış gittiğini görüp de psikoterapiye yönelen insanlar böyle bir sorgulama niyetiyle terapi koltuğuna otururlar. Dünyaya soru sorabiliyorsak, acımız daha üretken olmaya başlamış demektir.
Kimileyin çok korkutucu, acı ve rahatsızlık verici olsa da ıstırabın bize öğretmesine izin vermemiz gerekir. Sabır, tahammül, kabulleniş, çevremize duyduğumuz ilgi ve merhamette yoğunlaşma, ıstırabın bize bağışladığı hassasiyetler olabilir. Istırabı olumsuz düşünce veya biyolojik yetersizliğin bir belirtisi olarak değil, içimizde sağlıklı kalan bir yerin bir neşidesi, bir haykırışı olarak da okumak mümkündür. Bu nazarla bakıldığında, acımızda bir hikmet saklıdır.
Hayat bir hikmet şöleni. Istıraplarımızdan öğrenmeye başladığımız gün, olgunluk yolculuğunda bir durağı geride bırakmışız demektir.

10/22/2012

Bugun dunden guzel...

Her gun bir oncekinden farkli.Bazen guzel,bazen daha kotu.Bugun dunden guzel,cunku dun cok guzel biseyler oldu.Guzel biriyle tanistim,hayatini dinledim.Butun yarama bereme surdum anlattiklarini,sifa oldu.

Bu yeniden hasta olmiycam anlamina gelmez elbette,ama sen bugune bak di mi?



10/20/2012

Alo dedim,alo dedi

Artik eskisi gibi korkmuyorum kirik doku yanlarimi konusmaya,ortaya cikarip konusmaya.En azindan simdilik,en azindan kendimle.Her kirik dokuklugun pesine,komik anilar nasil oluyor,nasil giriyor bilmiyorum ama geliyor aklima.

Mesela bugun,yine kendimce yok seylere uzulmus,yikanmis camasirlari katlarken,ha agladi ha agliycak haldeyken birden aklima Yenikoy geldi.Sonra yazlari gecirmek icin Nuray ablam Tokat'tan bize gelirdi,o gunler gecti aklimdan..Nuray ablam gun boyu disarda olup,eve gelince anneme sorardi,anne beni ariyan oldu mu diye?(Cep telefonlarimiz yok elbette o zamanlar)Arayan genelde olmazdi,oldugunda da ablam tekrar tekrar ne dedi diye sorardi.Halbuki denilen ayni sey,Nuran evde mi?ben su,gelince beni arasin falan..Ama ablam ikiser ucer saat arayla ne dedi arkadasim anne telefonda diye sormaya devam edince,annem artik ;telefon caldi,kaldirdim,alo dedim,alo dedi diye anlatmaya baslamisti:))













                       Annem,ablam/2012 Yenikoy



Icindeyken niye bilmem hep tuhaf/zor/bunaltici/siradan/gereksiz/ mis gibi gorunen gunler,gecip gidince oyle bir tatli geliyorki,hep onlarla avunuyoruz-um.Su kimselere komik bile gelmiycek tatli ani,benim gunumu kurtardi,evde cocuklar ve arkadaslari varken sebepsiz aglamalar yerine,sabah kizlarla evcilik oynayip,erkeklerin hapse attiklari oyuncak bez bebeklerini hapisten kurtarip,oglen parkta hoplayip,sonrasinda oglen yemegini yesinler diye cocuklari zorlamak yerine cikolatali sut ve sucuklu tost menusuyle senlenebildi...                  

Bu benim icin mi Hulya?

Bu yaziyi okuyup,cok begenip,cok ihtiyacim oldugunu dusunup,ciktisini alip buzdolabinin ustune asmistim.Uzerinden bir iki ay gecti herhalde,ben ara ara bakiyordum yine.
Gecenlerde esim dedi;bunu ben okuyayim diye mi astin Hulya?Yooo dedim,senin bir suru acik penceren var,kendim icin astim.


10/17/2012

Stanford prison experiment

Gecenlerde arkadaslarla bir aradayken ,birisi bahsetti bu deneyden.Konusmanin basini yakalayamadim diye,sonra soru soramadim.Ama cok ilginc geldi.Eve gelip,arastirdim,bakin neymis;(yazi blog.milliyet'ten)

Bir deney; Stanford Hapishanesi (üniforma etkisi)

Bir deney; Stanford Hapishanesi (üniforma etkisi)

Stanford Hapishanesi deneyi "denetimsizgüç, güç değildir"  sözünün açık bir şekilde ortaya konulmuş halidir. Sosyal psikolojide daima ilgimi çeken ve sonuçları bakımından tarihe geçmiş olan bu deneyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Deneyi uygulayan kişi sosyal psikolojide önemli bir yer edinmiş psikoloji profesörü PhilipZimbardo' dur. Stanford Hapishanesi deneyinde ölçüme tutulmak istenen konu; insanların elineüniformalar ve yahutta GÜÇ ve gücü uygulama yetkisi geçtiği zaman bu yetkinin onlar üzerindeki etkisidir. Nitekim deney beklenenden çok daha fazlasını vermiştir. Zimbardo'nun o dönemde bu deneyi uygulama nedenlerinden biri de normal insanların savaş esnasında asker ve yetkili kişiler haline geldiklerinde  nasıl birer "zalim" e dönüştüklerini incelemekti.
Deney için 1971' de Stanford Üniversitesi'nde bodrum katında hapishane ortamı oluşturulmuştur. Hapishane ortamı kameralarla izlenebilecektir. Zimbardo bu deney için 24 erkek lisans öğrencisi seçmiştir. Deneyde kullanılan deneklere bu deneyin bir hapishane deneyi olduğundan bahsedilmiştir ve deneye katılan denekler deney sonunda yüklü miktarda ücret alacaklardır. Deneyde deneklerin 12 tanesi gardiyan, diğer 12 tanesi suçlu mahkumlar olacaktır. Deney için Zimbardo 2 haftalık bir süreç belirlemiştir. Ancak deney 6 günün sonunda katılanlarda deneyimlenen duygusal travmalara bağlı olarak sonlandırılmıştır. Peki bu kadar kısa sürede sonuçlanmasına neden olacak duygusal travmalar nasıl gerçekleşti ?
Zimbardo deneyin gerçekçiliği yansıtması açısından her türlü olanağı değerlendirmiştir.Deney 9 mahkum ve 9 gardiyanla başlamıştır. Mahkum rolündeki denekler polislerle evlerinden suçlu gibi alınmıştır. Daha sonra suçlu bir mahkum hangi aşamalardan geçerse hepsinden geçmişlerdir. Polis merkezinde hepsinin parmak izleri alınmış, fotoğrafları çekilmiştir ve daha sonra hapishaneye gelen mahkumlar,çırılçıplak soyulmuş, temizlenmiş, mahkum kıyafetleri verilmiştir.
Gardiyanlar ise vardiya ile çalışacaklar ve evlerine gidebileceklerdi. Onlara da gardiyan üniformaları ve cop verilmiştir. Zimbardo gardiyanlarla özel bir görüşme yaparak hapishanede düzeni bozan davranışa kesinlikle izin vermemelerini belirtmiştir. Ancak düzeni nasıl sağlayacakları konusunda kesin bir direktif vermemiştir.Gardiyanlar mahkumlara karşı şiddet kullanmamaları konusunda da bilgilendirilmiştir.
Deneyin gerçekçiliğe uyum sağlaması konusunda yapılan bu çalışmalarda amaç mahkumların suçlu psikolojisine adapte olmalarıdır ;pasif,boyun eğen,emir alan gibi...Aynı zamanda gardiyanların da ellerinde gücü tutan güçlü,emir veren,yöneten psikolojisine girmelerini sağlamaktı. Böylece insanların otorite ve otoriteye itaat konusunda nereye kadar gidebileceklerini görmekti.
Deneyin etkileri daha ilk günden kendini göstermeye başladı. Mahkumlar ve özelliklede gardiyanlar rollerine hemen uyum gösterdiler. Mahkumlar hücrelerine yerleştirildi. Gardiyanlar onlara emir vermeye başladılar. Mahkumlardan emirlere karşı çıkanlar oldu. Gardiyanların otoritesini çok fazla ciddiye almadılar.Gardiyanlar gitgide sertleşmeye başladılar. Düzeni sağlamak gerektiği ve fiziksel ceza kulllanmamaları gerektiği için sözlü olarak mahkumlara oldukça fazla hakaret ettiler. Mahkumlar da onlara hakaret ettikçe bu sefer şiddet içermeyen fiziksel cezalara başvurdular. Tuvaletleri temizlettiler,yoklama alma süreçlerini, fiziksel egzersiz süreçlerini uzattılar.
Deneyin daha 2. gününde mahkumlar isyan çıkarmışlar,elbiselerini çıkarmış, yataklarını kaldırmışlardır.Bunun üzerine gardiyanlar oldukça fazla öfkeye kapılmışlardır.Düzeni sağlamak için yangın söndürücüyü kullanmışlardır.İsyan eden ve kontrol edilemeyen mahkumlardan biri Zimbardo'nun müdahalesiyle deneyden çıkarılmıştır. Deneyin 4. gününde mahkumlardan biri hezeyan geçirmiştir. Duygusal travma yaşayan ve kendi tabirince ağır koşullara dayanamayan mahkum hastaneye kaldırılmıştır. Gardiyanlar deneyin son günlerinde otoritelerini iyice kullanmaya başlamışlar,mahkumlara tuvalete gitme izni vermemişler,onları yerlerde yatırmışlar ve hafif şiddet gösterilerine başlamışlardır.Bununla beraber mahkumlar aralarında anlaşarak sürekli isyan çıkarmışlar,kaçmaya çalışmışlar ve duygusal travmalar yaşamaya başlamışlar deneyden çıkmak istemişlerdir. Zimbardo şiddetinde baş göstermesiyle beraber 6. gününde deneyi iptal etmek zorunda kalmıştır.Deneyin erken sonuçlandırılması mahkumları sevindirmiş,gardiyanları üzmüştür.
Zimbardo'nun deneyini günümüzde bir çok alana rahatlıkla görebiliriz. Bir çok normal insana otorite ve otoriteyi sağlayan üniforma ve yetki verildiğinde neler yapabileceği konusunda ne yazık ki bir sınır yok. Gerek savaşlarda,gerek siyasi politikalarda, gerek toplum huzurunu sağlamaya yönelik müdahalelerde "denetimsiz güç, güç değildir." En basit örneğini görmek isterseniz 2 çocukla oyun oynarken birine diğerinin üstü olarak bir rol verin ve olacakları izleyin...
Son olarak Zimbardo'nun Stanford Hapishanesi deneyini anlatan 2 tane güzel film var. Bunlardan biri 2001 Almanya yapımı "Das Experiment". Bir diğeri de Alman yapımından ABD'ye uyarlanan 2010 yapımı "The Experiment". İkisini de izlemenizi tavsiye ederim.
 Cok hosuma gitti,cok anlamli buldum.Etrafiniza bir bakin,guc verilipte o gucu iyi kullanmayan ne cok insan bulucaksiniz!Bunlarin asker,gardiyan olmasina da gerek yok,annenin cocugu uzerindeki guc'e,ogretmenin ogrencisi uzerindeki guce bakarak baslayabilirsiniz..

10/16/2012

İnsanlardan öylesi...

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a, sırf bir hesaba binaen, imanla küfrün arasında bir yerde ibadet eder. Şayet umduğu faydayı elde ederse onunla huzur bulup sevinir, eğer bir sıkıntı ve imtihana mâruz kalırsa yüzüstü dönüverir. Dünyayı da âhireti de kaybeder. İşte apaçık olan hüsran budur.” (Hac, 22/11) (12:15)

10/15/2012

Severim,


Universtede 50 yasini gecmis bir hoca,dersin ilk gununde kendini tanitiyordu bize,dersin iceriginden falan sonra,neler yapmayi sevdigini soylemek icin bir tek sey soyledi,romantik roman okumayi severim,hem de cok severim dedi,soyle saclarini geriye dogru ittirip yuzune hos bir gulumseme kondurarak:)







Ben de severim(ama sira bana gelip ben  kendimi tanitirken diyemedim tabi).
Ben birde boyle muzikleri de severim:)Sevdigimle paylasmayi da severim,sevmeyi sevilmeyi de severim.Sonra, cocuklarla arabada bunlari dinlemeyi de severim.Cocuklar parkta oyun oynarken onlari izleyip,bunlari dinlemeyi de soylemeyi de severim..

*Plain White T'in ilk ve en sevdigim sarkisi icin tik!Plain White T's - Hey There Delilah

Ayni kapinin onu



Anlaticak basari oykum olsun isterdim,sunu da yaptim,bunu da denedim olmadi,yilmadim,soyle de denedim,boylede.Sonunda oldu diye yazmayi...
Ama benimki bilmem son bilmem kac yildir hep ayni son..Ve isin tuhafi her olumsuzluktan sonra bu sefer vazgeciyorum denemeyi diyorum,ama vaz-dagecmiyorum.Yine bisey bulup,onunla ugrasip,yine ayni bildigimiz son oluyor..
Simdi buraya tasindiktan sonra,yeni yere tasinmanin verdigi tazecik,korpecik umutlarida getirdiydim,zahmet etmisim.Bir kac bisey,dene gor,oldu san sevin,olmadigini gor,biraz uzul,gecince yeni bisey bul,biseyleri gecince basardigini sanip,tamam bu sefer tamam de,sonra yine uzul,artik bu sefer son vazgeciyorum ,gercekten bu sefer vazgeciyorum de,ama vazgecememe..
Bugun sabah,bu sefer etraftan topladigim umutlarla yine gittim bir okula,Adil'i okuluna birakip,Azra'nin elinden tuta tuta,cevap:since you are non-resident you are not eligible....
Nolur,bari bu sefer gercekten vazgeceyim,ayni kapiyi tiklatmaktan vazgecip,hayirlisi diyeyim..

*Bu ne konusuyor diye dusunuyorsaniz,yillardir konusamadigimi konustugumdan pek karisik gelebilir.Bu sefer bari bu hislerim unutulmasin diye yazmaya karar verdim.

10/12/2012

Buyumek



Hep 2 aylikla-8 aylik arasinda bebeklerinizin ne cok buyudugunu,yada 1 yasla-3 yas arasinda nasil gelisim gosterdiginden ,nasil degistiginden bahsederiz..
Ama hic 23 ile 30 yas arasindaki buyumemizden bahsetmeyiz,halbuki ben 30'indan sonra daha yeni buyumeye baslamis,ya da 23'ten sonra buyumus bir suru insan taniyorum..

10/10/2012

Ozetle

 Iki kardesin olmazsa olmaz pozlarindan bir kare
 Bir anneyi tavlamanin en kolay yolu:)


 Evde hic lap-top yok,tablet yok.Tek bilgisayarimiz 9 sene once geldigimizde aldigimiz destktop,ama bu Azra surekli elinde oyuncak lap-top calisiyor..
 Buket Ablamin hediyesi, masa ortum.Boyle masaya sererken oksaya oksaya seriyorum tabir-i caizse,uzerine canli cicek gelince hemen fotografladim..
 Cocuklar sinemada keyif halinde!
 Cocuklarla cok severek ve keyif alarak gezdigimiz Irvine Global Festivalden

Ve bizim oglanin son gunlerdeki keyfi,ev insaa etmek.Bunca lego olayindan sonra muhendismi olucak bu oglan derdim ama All is well 'i izledikten sonra bisey dememeli sanirim:)

Camouflage



Hindistan yapimi filimlerinden baska yazicak ne cok seyim var,kimsecikler bilmiyor su aralar..Sayfayi boyle guncelleyerek,hersey yolunda hayat devam ediyoru gostermeye calisiyorum ;)Yillardir yaptigim gibi,ustunu ortuyorum,acmiyorum,bazen cesaret edip bir iki kelime soylenecek olsam,illaki karsimdakinin esref vakti oluyor,susmak en iyi diyorum.Ne zaman biraz mizildancak olsam,mizildandigima binpisman oluyorum.Tahmin ediceginiz uzre,en kotu sozleri,en buyuk hakaretleri yine kendime yapiyorum(Bir dostum soylese boyle yillarca kusulcek cinsten seyler).En cok kendime dusmanlik ediyorum kisaca.Sonra geciyor,yerini hayatin kosusturmacasi,cocuklarin okulu,turkcesi,ingilizcesi,yazmasi,okumasi,aktivitesi falan aliyor da unutuluyor-unutulmus gibi yapiliyor-,sonra hayat bilzdigimiz uzre tam hiziyla devam ediyor...

Bu filimin fragmanini izledik,bayildik.Film bizim burda yeni vizyona girdi,firsat olursa sinemada olmazsa,DVD ye gecince izliycez.

Hindistanlilar konusurken hakkaten kafalarini boyle salliyarak konusuyorlar,acayip tatli geliyor bana.Yan komsumuz gecen aksam isten gelir gelmez,ustundeki kiyafetleriyle(doktordur kendileri) kapiyi caldi,cocuklar disarda oynarken kucuk ogluyu Azra'yi bisikletinden itmis,simdi eve geldim,buyuk oglum soyledi,Jay ozur diliycek Azra'dan dedi.Halbuki ben disardaydim,isteyerek yapmadi cocuk,hem de ozur de diledi,zahmet etmissiniz dedim.Azicik Jay'i sevdik,konustuk.Cocuklar iki dakikada biz kadinla konusurken kikirdadi,kudurdu.Tatli tatli konustuk,konusurken hep kafasini ayni fragmanin son sahnesindeki gibi salladi durdu:)Zor tuttum kendimi,kadini kucakliyip opucektim az kalsin:)

Bazen oyle uzaklik hissediyorum ki memleketime karsi,memleketimdeki insanlara karsi.Fiziksel uzakligin yaninda,bazen hissi olarak da hissediyorum.Hep degil bazen...Herseyden herkesten uzakta buyuyoruz ben dahil hepimiz,kimseyle  ne tatlisini ne de acisini bile yasamadan..Sonra Onlar da benden.Gittigimde herkesi buyumus,yaslanmis,ergen olmus,saclari dokulmus,beyazlamis,yokken yeni dogmus buldugumda,o senelerin kaybini hic telaffisi olmuyor gibi geliyor...

Simdi ben bu yaziyi yazarken,Adil ve Azra kapinin onunde Jay,Kayla$ ve digerleri oynuyor...Yazinin bir ondan bir bundan bahsetmeside Kamufulaj!Adil okulda ogrenmis anlatiyor bize de,hayvanlarin ormanda nasil kamufulaj yaparak kendilerini koruduklarini.Benimki de soylemeye korktuklarimi kamufule etmeye calismis hali bir nevi..