Ödevim için okuduğum ders kitabında değişik kültürlerden Amerika'ya göç etmiş insanların özellikleri,onlara bir eğitimci(School Counselor) olarak nasıl yardımcı olabileceğimizi okuyordum. İlk olarak öğrencilerin geldiği kültürü, tarihi,dini hatta aile yapısının özelliklerini öğrenmeye çalışarak başlıyoruz.
İyi bir "School Counselor" in bilmesi gereken en önemli özellik öğrenicin geçmişini iyi okuyabilmesi. Öğrencinin bunu bize anlatmaya ne bilgisi ne de vakti yetmiyeceğinden bizlerin eğitimci olarak buna önceden vakıf olmamız isteniyor, Öğrenci bizim yanımıza hangi sebepten dolayı gelirse gelsin,ona ailesiyle ilgili ya da dini tercihleri ile ilgili soruları büyük bir özenle sormamız öngörülüyor. O andaki yaşadığı tramva ya da sorunun geldiği kültürden izler taşıdığını hiç bir zaman akıldan çıkarmamamız tavsiye ediliyor.
Kitabın Müslümalarla ilgili kısmını okumaya başladığımda aslında kültürün içinde olduğumdan mı yoksa üzerine hiç düşünmediğimde mi bilmiyorum, bazen hayret , bazen garip bir burukluk içinde buldum kendimi. Müslümanların Amerika'ya geliş tarihrinden, ilk nasıl gediklerinden, geldiğinde yaşadığı bir dolu zorluktan bahsediliyor.Ama bana en ilginç gelen bizlerin kendi ülkemizde büyük bir "collective/ortaklaşa" duygular ile büyütüldüğümüzü, halbuki Amerika toplumunda "individualışm"(kişisellik) hakim olduğunu yazıyor kitap. Gelenlerin ilk bakışta burada ki hayatı ve insanları çok bencil bulduğunu okuyunca kendi deneyimlerim ve anılarımla birleştirebildim okuduklarımı.
Genelleme yaparak birçok Müslüman kadının çalışmıyarak günlerini evlerinde kendi arkadaşlarıyla(ortak dili paylaştığı), kendi dillerindeki film/dizi ve haberleri dinleyerek geçirdiğini okudum. Genelde babaların çocukların asimile olma endişelerinin daha yüksek olduğunu ve Müslümanların "Authoritarian Parent/Otoriter ebeveyn" ler olduğunu yazıyordu. Müslümanlar için senede bir defa geleneksel olarak yapmaya çalıştıkları "memleket" ziyaretlerinin çok önemli olduğunu,bütün bir sene maddi manevi bütün enerjilerini bu ziyaret için harcadıklarını,hediyeler biriktirdiklerini,hediyeleri ailelerine ve akrabalarına götürerek onları mutlu etmeyi istediklerini ama aslında onlara başarılı olduklarını ispatlama yollarından birinin de bu olduğunu yazıyordu.
Geçenlerde kendimi Adil' in pek masumca yaklaşan doğum günü için tekrarladığı beş kuruşluk hediye isteği için şöyle bir konuşma yaparken yakaladım.
"oğlum, hep kendini düşünüyorsun! Hep benim istediklerim, benim sevdiklerim diyip duruyorsun! Bazen biraz da bizi düşün. Anneni,babanı...."
Başka bir ülkede yaşadığımız için mi kendi kültürümüzün ve değerlerimizin üzerine kafa yorabiliyoruz emin değilim? Bunu pekce urkerek ve kisik sesle yaptigim ortada. Elestirisel bakis acilariyla buyutulmedik. Olani sorgusuz sualsiz kabul etme mantigiyla egitildik okullarda.Ne kadar biliyoruz kültürümüzün inceliklerini. Eleştiri yapabiliyor muyuz? Yapıcı/kalıcı yorumlar yapıp hayata geçirebiliyor muyuz peki? Bu konular uzerine kafa yorup soyle stressiz, hoşça sohbetler ediceğiniz birkac arkadasiniz var mi etrafinizda?
3 comments:
Merhabalar Hulya hanim,
12 yildir Amerikada yasayan iki cocuklu ve "ogrenci"olmaya calisan biri olarak yazdiklarinizi okurken kendi dusuncelerimi buldum yazdiklerinizda. Ama siz cok guzel kagida dokmussunuz. Blogunuzda yazdiklarinizi firsat buldukca okuyorum. Yazilarinizin hepsi birbirinden guzel, sicak, samimi, icten.
Sevgileimle
emel
Yazdiklarimi yazip denize atiyormus gibi hissediyorum,arada birileri yorum yazinca demekki okunuyormus birde ustune begeniliyormus oldugunu gorunce cok seviniyorum,sevgiler
Thanks for pposting this
Post a Comment