2/01/2013
Küpeli Çiçeği
Kısa kısa herşeyden bahsedesim var.Çok içimden cümleler kurmaya başladığımda yazma vaktinin geçtiğini anlıyorum.
*İş yerinde Ocak ayının başında eğitim vardı.Eğitim bakanlığından görevli hanım geldi,sunum yaptı.Amaç:soferleri çocukların bozuk davranışlarının sebepleri ve çözümleri konusunda bilgilendirmek.Şaka gibi geliyor kulağa ama böyle.Bu ülkede herkes eğitiliyor.Hemde büyük bir itina ve düzen ile bence.Böyle yerlede ve hatta hayatın bir çok dalında dinlediğim herşey beni çocuk eğitimi kısmına yönlendiriyor.Dinlediklerimi ve okuduklarımı hep öyle alğılıyorum.Mesela Çağan Şekercioğlu'nun hayatını dinlerken,annesiyle ilgili bölümde kendi anneliğimi sorguluyorken buluyorum kendimi.Mesela bende Harvard'ı kazanmış oğlumu,yinede ne olur ne olmaz diye üniversite sınavına sokmak ister miydim?Oğlumda bana inat sütçü imam üniverstesi/tarım bölümünü ilk tercihine yazar mıydı gibi?
Eğitim'den aklımda kalan birkaç şey;
*Hiç bir zaman sözlü tartışmaya girme(fiziksel tartışmanın adı bile geçemez zaten).Ne söylersen söyle,son sözü söyleyen karşıdaki çocuk olucak,o yüzden sus!
*Belli hastalıkları olan çocuklara yardım etme şekilleri anlatılırken,dikkat bozukluğu olan çocuğun sürekli eşyalarını,montunu.öğle yemeğini unutabiliceğini,küçük hatırlatmaların yolculuğu daha kolay hale getirceğini anlatıverdi.Mesela :günaydın!Çantan,beslenmen,yanında.Süper gidebiliriz!gibi dedi.Öndeki bir bayan,bu bizim işimiz değil,annelerin işi deyince,Elbette dedi ve ekledi"ben sadece sizin kendi işinizi kolaylaştırıcak çözümleri sunuyorum.yoksa yolun ortasında eve geri dönelim,yemeğimi unuttum,yada okula geri dönelim çantamı unuttum sözleriyle yol çok sıkıntılı geçebilir dedi.Amacımız güvenli ve mutlu bir yolculukla çocukları okula ulaştırmak dedi.Mutlunun üzerinde de bolca durdu.
*Mustafa Kutlu'nun uzun hikayesini okumuştum yıllar önce üniverstede.Hatta şurda yazmışlığım var,küpeli çiçeklere olan sevgimi.Bugün stresli günü nasıl yenerim sorumun en güzeli cevabı kitabın filmini izlemek oldu.Aşk,aşk diye bağırıp yargara koparanlar izlesin önce.Sonra..,
*Hayatta hep üstlendiğimiz bir rol var.Biz belirliyoruz yönetmenin aksine.Biz karar veriyoruz iyiyi mi kötüyü mü oynaycağımıza.Benim rollerimde hep,niyeyse zayıfın yanında olmalı,durmalı olan bir "güçlü olması gereken"karakter rolü var.Ben seçiyorumdur elbet,kimseyi suçlayacak değilim.Ama bazen ,bazen istemiyorum aynı rolü!Aynı karakteri.Bende biraz dürtüklenen olmak,dürtükleyen olmak istemiyorum..
*Birde cesur bir itiraf yapayım mı bu karışık yazının sonuna?Böyle eskiden -çok değil! son 8 senedir-,izlediğim/dinlediğim/tanık olduğum/sadece uzaktan duyduğum insan öykülerinden sonra ağlardım.Kendi başarısızlığıma ağlardım!İşin ucundan tutamayışıma,tutturulamıysima,vizeme,vizesizliğime ağlardım.Herseye aglardim.Hep degil ama aglayinca tam aglardim.Özellikle böyle uzun yollarda ağlardım.Herhalde ortamdan uzaklaşıp,dışardan iyce kendimi görebildiğim için?Bu ağlamalar böyle haset,kıskançlık gibi hiç değil,hep kendimi yerişlerle dolu olurdu.Hep kendime kızgın,hep kendime öfkeli olurdu.Uzun yolu ve yolcuğu severim desem de hep sonu ağlamalı olucağını bilirdim..
Geçen hafta LasVegas'a gittik,1 günlüğüne.Akraba ziyareti deyin siz.Kan bağı olmayan akraba ziyareti.Bu sefer dönüş yolunda ağlamadığımı farkettik!
Sabah işe giderken ne çok şükür dediğimi kimse bilmez!Gece uyanıp sağımdan soluma dönerken bile dediğimi ben diyim,siz anlayın!
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment