1/14/2014

Babamsiz Hayat


Geçtiğimiz dönem üniversteden iki tane psikoloji dersi aldım.Almadan önce ve başlangıçta hatta dersin ortalarına yakın hep korktum. Her ne kadar ilgili olsam da sonuçta kimyacıydım, ve psikolojiye dair hiç akademik düzeyde eğitim almadım hele ki ingilizce!

Ama dersleri çok sevdim,konuları okurken çok heycanlandım ve yine yeniden öğrenmenin mutluluğuna vardım.Ödevler,projeler çok ama çok zorladı ama hakkını vericek kadar da çok şey öğretti.
Bir tane ders için  ara donem projesi olarak “Reaction Paper” yazmamız gerekiyordu. Zaten bu ülkede yazmak bambaşka bir iş! Sayısal yada sözel bölümde okuduğuna bakılmaksızın herkesin makaleleri okuyup yorumlayarak,karşılaştırmalar yaparak yazması bekleniyor. Üniverstelerde hangi bölümü kazanırsan kazan “general courses” dedikleri ingilizce ve matematik belli seviyeye kadar herkesin alması gerekiyor.Bence çok başarılı bir sistem.Ben tabi sisteme ortasından girince ödevlerde çok zorlandım.Algılamakta zorlandım önce.Benim için bişeyin özeti yazmak ilköğretimde adı geçen bişeydi,ve özet yazmak  paragrafın başından,ortasından ve sonundan yazmaktan ibaretti.Lise ye geçince zaten tamamen test ve üniversite sınavlarına focus olduğumuz için “özet/yorumlama” gibi kavramların adı geçemedi.
Üniverstede kimya okudum.Tek aldığım Türkçe dersi 2 kredilik olan birinci senenin başında olan derste not bile verilmeyen ‘sadece geçti/kaldı ile yorumlanan öylesine bir derstı.Makale okumakmis hele ki birde bir seye kendi yorumunu yapmak hiiic bilmedigimiz seylerdir.Universte birinci siniftayken bilgisayar dersi hocasina bir yorum yaptigim icin herkesin icin de azarlanmisligim vardir!

Hoca ödevi verdiğinde önce reaction paper ne diye araştırdım,okudum.Hep bize yabancı kavramlar…Aynı konu hakkında farklı görüşleri olan makaleleri okuyorsun, sonra onları kıyaslayıp yorumluyorsun,sonra da kendi doğru bulduğun görüşünü söylüyorsun, görüşünü datayla yada okuduğun yerlerden aldığı bilgilerle destekliyorsun güçlendiriyorsun,sonra da tamamen yanlış ya da doğru olmayan kendi şahsi fikrini,yorumunu,hayatından örnekleri falan veriyorsun..

Benim konum, single mom dediğimiz “bekar/dul/boşanmış anneler”,o annelerde büyümüş çocuklar,babasızlığın bu çocuklarda ki etkileri, bu boşluğu kapaticak alternatifler ve çalışmalar gibi başlıklardan oluşuyordu..
Ödevin konusu belli olduktan sonra epey bunalımlı günler yaşadım.Hem yukarda anlattığım sisteme uzaklığımdan, hem de 11 yasındayken  babasını kaybetmiş;ve  büyümüş olmamla ilgili şeyleri deşmem gerektiğinden dolayı..Çünkü bizler- ben- bunları hiç düşünmeyiz,konuşmayız.Artısını ya da eksisini öğrenmek pek de istemeyiz. .

Yapçak bişey yoktu..Okudum,okudum yazdım,düzelttim,sildim ve yeniden yazdım…Yazdıkça keşfettim,yazdıkça rahatladım…Normalde yazıdiğim ödevleri son kez eşim kontrol eder,gramer hatalarına falan bakıp bana not ederdi yanlarına.Bu sefer cekindim; Amerikalı baska bir arkadaşıma gönderdim, o düzeltmelerini yaptı…

Ortabirinci sinif ogrencisiyken,oglen Emirgan'dan okul cikisi Istinye Devlet Hastanesi duraginda inip,babama ogle yemegini yedirirdim.Kemotopiden dolayi cok kusardi.Hemsireler  hem bana,hem babama bagirirdi etraf pislendi diye..Babam kusarken yerlere dokulmesin diye iki avucumu birlestirip,icine kusmasi icin ugrastigimi bugun gibi hatirlayabilirim..

Bazi aksamlar babami hastaneye goturmek benim vazifem olurdu.Bir taksiye biner ta Yenikoy'den Cerrahpasaya giderdik kemoterapi icin.O zamanlar fakultede ogrenci olan buyuk ablamla bulusur,ben babami beklerdim salonda ,ablam ilaclarin ve hocalarin pesinde kosup dururdu...Bazen aglar,bazen hirslanir,kizar birilerine soylenirdi.Evin en guclu yapi tasi O oldugundan sanirim, O'nun bu halleri beni yikardi,gucumu takatimi bitirirdi..Sanki ablam dayanamazsa,hicbirimiz dayanamiycakmisiz gibi hissederdim. 

Bir aksam hastaneden ciktim,gece 11 falan, cok gec olmus..Minubus yok herhalde,evde yurusem 15 dakika uzaklikta..Istinye'den Yenikoy'e..Artik neyeydi hatirlamiyorum,aglaya aglaya gidiyorum eve.Arkama bir adam takildi,niyeti neydi bilmiyorum ama neyiniz var,nasil yardimci olayim diyor,ben adimlari hizlandirip gitmeye calisiyorum...Mahallenin taksi duragindan bir taksici gorup taniyor beni,duruyor,taksiye binip geliyorum eve..

Simdi bazen siradan sebeplerden dolayi cocuklar erken yatamadiginda;cocuklarlar erken yatmasi lazim ertesi gun okul var derken,komik buldugum oluyor kendimi bazen.

Bir aksam annem hasteneden gec gelmis,oyle yorgunmuski evin merdivenleri cikacak guc bulamamis eve geldiginde,gece merdivenlerde uyumus..

Sadece ben degil,annemin,ablamlarin,amcamlarin hepsinin anlaticak,yasadiklari seyler vardir. Ben 11 yasinda yasadiklarimla ancak 33 unde barisabildim yaptigim bir odev,yazdigim bir yaziyla..

I know my life would not necessarily have been better if my father had been present in the family. I want to believe that it would have been different, certainly, but not necessarily better. Believing this helps me to not blame my “fatherless childhood” when I face challenging issues in my life.

Sonra odevden tam puanla ve hocanın şu biraktigi yorumla teselli buldum;


Hulya, I like the way you reframe the impact of your father's death on your identity. Sometimes, developmental loss can strengthen our resolve as children. You learned in some ways to honor your father by accomplishing your goals and being an honorable human being.




1/10/2014

Hayatin sartlari..

Isteyerek olmadi bizimki,hayatin sartlarindan oldu...

Ilkokul 5. sinifa giderken evden 20 dakika uzakliktaki caddenin uzerindeki postaneye gidicem,cunku anadaolu sinavlari icin gerekli formu ve parayi postaneye yatirmam gerek.Postaneye gittigimde cebimde uzu sure kalmasindan dolayi kirismis formum var,postaci kabul etmiyor formu.Bu cok kirismis, olmaz!Asla ogretmenime gidip yenisini isteyemem,istesem de mumkun mu bilmiyorum bile.

Eve gidiyorum,utuyu ve utu masasini aciyorum,bir elbisenin altina formu koyup utuleyip acmaya calisiyorum..Ise yariyor.Yeniden postaneye gidiyor,harci yatiyorum.Sadece 10 yasindayim!Cebimde para,bu isleri kendi basima yapiyorum.Annem ne kirisan kagidi bilir,ne de utuledigimi.

Orta ucuncu sinifta okuyorum,yeni ayakkabi almam lazim.Yenikoy’den Besiktasa gidiyorum otobusle,kendi basima.Istanbulda yasayan bilir mesafeyi.Annem calisiyor…Parayi veriyor,istersem pazarlik yapabilcegimi soyluyor.Gidiyorum,yolun uzerindeki ilk magzadan ayagima olan garip bir ayakkabi seciyorum,keske olsada simdi resmi koyabilsem... Fis almazsam ne olur diye dilimin ucuyla soruyorum,soyluyor,tamam diyorum…

Her isimizi kendimiz yaparak buyuduk biz.Eskiden sikayetci miydim,uzuluyor muydum hatirlamiyorum,ama simdi oyle memnunum ki.Hayatin sartlari bizi kendinden emin,her isini kendi goren,baskalarinin hic bir sekilde yardimini beklemedigi gibi, olmayisini da sorgulamayan insanlar yapti.Her birimiz kendi gurbetimizde aglanip sizlanmadan buyuduk,cocuklarimizi buyuttuk.Her birimizin hayati motive kitaplarina ornek olucak hikayelerle renklendi.

Simdi Adil’de-ilkokul 3. sinifta- okuldan kendi yuruyerek geliyor,uyanip ac ise bizi beklemeden kendisine yiyecek birseyler hazirlayabiliyor,hafta sonlari evi supurmeyi,copu atmayi,camasirlari katlamayi yadirgamadan,sorgulamadan yapiyor..

Bunca sessizligin ustune,Aysenin kozasinda su yaziyi okuyunca geldi aklima bunlar…Nasil bir karakter lazim ise bize buyuyunce, bence sartlar- adi ailemiz de oluyor- bizi oyle buyutuyor. Ayse'ye de yazdim, o yuzden savasmadan kendimizle, oldugumuz halimizle barisip , kendimize ozel tarzimizla,sartlarimizla buyutucez cocuklari..